19 Şubat 2019 Salı

Siber Güvenlik Yatırım mı, Harcama mı ?

Müşteri güveni, işletmeniz için önemli mi? Eğer öyleyse, siber güvenlik yatırımı yapmanız hakkında konuşmamızın vakti gelmiş demektir. Bu yazıda ‘’yatırım yapma’’ kelimesini bilerek kullanıyoruz çünkü siber güvenlik, küresel işletmelerin çok ciddiye aldığı bir yatırımdır. 
Siber güvenlik, bir portföyün içine düzenli bir şekilde uyan, günde bir lira harcama yapıp 18 ay içinde 1.10 lira kazanmayı umduğunuz bir finansal yatırım tipi değildir. Bu, müşterilerinizin ve ortaklarınızın güvenini koruyan bir yatırımdır. Günümüzün transparan piyasası ve küresel rekabetinde, bir işletme güveni her gün tekrar tekrar kazanmadan iş dünyasında tutunamaz. 
Tipik bir sermaye yatırımının aksine, siber güvenliğin belirli bir yüzdelik dönüşü yoktur. Bu, tabii ki etkisinin ölçülmesinin imkansız olduğu anlamına gelmiyor. Siber güvenlik yatırımın esas değeri hakkındaki kullanışlı yapı; gizlilik, bütünlük ve mevcudiyetten oluşan üçlü gruptur.
Siber Güvenlik İçin Üçlü Model  
Mevcudiyet, yatırım üzerindeki direkt dönüşü haritalamak için var olan en kolay destektir. Siber saldırının veya hack yöntemlerinin en basit formlarından birini düşünün:  Bir e-ticaret sunucusuna yapılacak DDoS saldırısına karşılık olarak yıllık 1.000 liralık önlem aldığınızı düşünelim. Eğer DDoS saldırısı başarıya ulaşıp sunucuyu 24 saat etkisiz bırakırsa, siz 1.000 lirayı 365 güne böldüğünüzde harcayacağınız 3 liradan çok daha fazlasını kaybedersiniz. Harekete geçersiniz çünkü ipte olan işletmenizin hayatıdır. Müşterileriniz sipariş veremediğinde basit bir şekilde işlerini başka bir yere taşıyabilirler. Mevcudiyeti korumak işletmeye yönelik önemli bir yatırımdır.  
Gizlilik ve bütünlük de çok önemlidir. Müşteriyi, envanteri ve ortak veriyi korumak, işlemleri düzgün ve etkin bir şekilde tamamlamaktan ibaret değildir. Müşterileriniz o veriyi yetkisiz erişimden ve istenmeyen değişimlerden koruma becerisine sahip olmanıza bağlı olarak markanıza değer verir. Bu durum, gizlilik ve bütünlüğü işletme değerinin vazgeçilmez bileşenleri haline getirir.







Yatırımın Değerini Anlamak ;
Geleneksel yatırım getirisi modelleri, siber güvenlik önlemlerinin getirdiği işletme değerini göz ardı eder ve sonuç olarak birçok işletme paydaşı o yatırımın önemini yanlış anlar. Maalesef, bazen onların anlamasını sağlamanın tek yolu işletmenin bir saldırı kurbanı haline gelmesidir. Bir DDoS saldırısı sırasında web görünürlüğünü kurtarmaya çalışan bir şirketle çalışmaktan daha acı veren bir şey yoktur. Müşteriler satın alma yapmak için rakiplere gider, rakipler pazar payını almak için kendi çıkarları için çalışırlar ve basın potansiyel yeni müşterileri kaçıracak korkunç hikayeler yayınlar. Uzun dönemli sonuçlarda bu bir kaostur. Çünkü kaybedilmiş bir müşteriyi yeniden kazanmak yeni bir müşteri kazanmaktan daha zordur. 
Madalyonun öbür yüzünde ise DDoS azaltma hizmetlerine sahip olan bir şirket ile çalışmaktan daha güzel olan bir şey yoktur. Bir saldırı başladığında, alınan siber güvenlik önlemleri sayesinde saldırıdan kurtulabilirler. Kriz atlatılır, müşteri güveni elde tutulur ve işletme devamlılığı garantiye alınır. 
Siber güvenlik, şirket hesaplamasında plansız veya keyfi bir madde yani belirli bir tehdidi veya rahatsızlığı yok etmek için gerekli olduğunda harcanan para olmamalıdır. Siber güvenlik; bir şirketin itibarını, güvenilirliğini ve servetleri koruyan, yaratan ve arttıran gelenekselleşmiş yatırımlar olan halkla ilişkilerin, pazarlamanın veya reklamın 21. yüzyıldaki en büyük yardımcılarından biridir.
Tüm bunların yanında günümüzde siber güvenlik, her markanın sağlığı, gücü ve güvenilirliği için önemli bir katkı sağlayıcı olarak yer almaktadır.

17 Şubat 2019 Pazar

Kapalı Kaynak İşletim Sisteminde Disk Neden Parçalanır da Linux Diski Parçalanmaz?

sabit disk parçalanmasıGündelik sorunlarımızdan bir tanesi olan ve özellikle de hâlâ mekanik disk kullananları etkileyen disk parçalanmasıdır. Disk parçalanması diskin parçalara ayrılması değil disk üzerindeki dosyaların bölünerek sabit diskin okunabilme hızını düşürmesidir. 
Elbette bu sorun sadece mekanik disklerde oluşunca bir mesele haline geliyor. Çünkü mekanik disklerde okuma ve yazma işinden sorumlu bir kafa var ve bu kafa sürekli hareket halinde, diskin veriyi yazdığı yere erişmeye çabalayıp duruyor.
SSDSSD olarak bildiğimiz katı sürücülerde ise diskin her yerine erişmek için harcanan zaman hem çok düşük hem de eşit olduğunda bu sürücülerdeki parçalanmanın herhangi bir etkisi yok. Zaten SSD’lerde birleştirme işlemi yapmak okuma yazma döngüleri oluşturacağı için sadece zarar yazacaktır.
Nasıl oluyor da oluyor?
Yaygın olarak kullanılan kapalı kaynak kodlu işletim sistemi; heyecanlı bir sistem ve dosyaları ilk bulduğu yere yazmasıyla meşhur. Bu şöhretin bedelini de kullanıcılar olarak büyük bekleme süreleriyle ödüyorlar. Aynı zamanda etrafa saçılan büyük dosyaları disk birleştirme araçlarıyla birleştirelim dediğinizde de inanılmaz sürelerde beklemek zorundasınız. Eğer sürüm olarak 7 ve 8’de bu işleri bilgisayar boş kaldığı zaman yapan (SSD kullanıyorsanız bunu anlayıp varsa sadece mekanik disklerde yapan) bir mekanizma da var tabii ama günün sonunda bu hâlâ kanayan bir yara mı derseniz cevap evet olacaktır.
had diskLinux’ta neden olmuyor?
Küçük bir azınlık da olsa Linux masaüstü kullanıcıları bu tür sorunları hiç yaşamıyor. Hatta Linux temelli sunucularda bu tür sorunlar olduğunu da hiç duymuyoruz. Sebebi ise GNU/Linux ekosisteminde kullanılan disk yönetim algoritmaları.
Linux dosyaları ilk bulduğu yere değil diskte uygun gördüğü yere yazıyor. Uygun gördüğünden kasıt, boyutuna göre diskin ferah bir yerine koyuyor ve dosya büyüse bile kendine ait alanda, diğer dosyaların olduğu yerlere gelmeden büyümeye devam ediyor.

Elbette zamanla diskin dolmaya yaklaştığı anlarda artık bu sistem de çalışmamaya başlayacak ve diskteki dosyalarda bölünmeler yaşanacak. Bunun çözümü ise basit: Dosyalarınızı bir yere kopyalayıp ana diskten silin. Ardından da geri yükleyin. Elbette diskini doluyorsa daha büyük bir diske geçmeyi de düşünebilirsiniz ama bu işlem de bir miktar hızınızı artıracaktır. Bu taşıyıp geri yükleme işlemi standart kapalı kaynak işletim sisteminizde de yer yer işe yarayacak bir çözümdür, duruma göre birleştirme işinden daha bile kısa sürebilir.

Docker Nedir ve Nasıl Kullanılır?









Sanal makinelere alternatif arayanlar, Docker konusunda bilgi sahibi olabilirler. Bu yazıda Docker'ı tanıtıp avantajlarından bahsedeceğim.
Docker, konteynır teknolojisini kullanarak uygulama geliştirmeyi, konuşlandırmayı ve çalıştırmayı kolaylaştıran açık kaynak kodlu bir platformdur. Günümüzde Google, IBM ve Microsoft gibi şirketlerin de kullanımıyla daha popüler bir hale gelmiştir. Docker'ın, sanal makinalara kıyasla daha esnek bir yapıya sahip olması ve tamamen ücretsiz olması tercih edilmesinde büyük çapta rol oynamaktadır.
Konteynır'ı kısaca açıklayacak olursak, Docker Engine tarafından çalıştırılan ve birbirlerinden izole edilmiş işlemlerin her birine verilen isimdir. Geliştiriciler, geliştirme ortamlarını bu konteynırlar içerisine gerekli konfigürasyonları ile birlikte paketleyerek istedikleri ortama aktarabilirler. Deniz taşımacılığından esinlenilen bu yapı hem geliştiriciler açısından hem de sistem yöneticileri açısından bir çok sorunu ortadan kaldırmaktadır.
Docker ve Sanal Makinaler Arasındaki Farklar Nelerdir?
Docker, uygulamaları tek bir işletim sistemi üzerinde konteynır yapılarını kullanarak izolasyonunu sağlar. Sanal makine teknolojisinde ise bu yapı, Hypervisor aracılığıyla üzerinde bulunan sistemleri işletim sistemi seviyesinde ayırmasıyla elde edilir. Bu mimari yapı farkından dolayı, Docker sanal makinalara kıyasla daha dinamik bir yapıya sahiptir diyebiliriz. 











Docker'ın, kaynak yönetimi konusunda da sanal makinalardan bir adım önde olduğunu söyleyebiliriz. Tamamen sanallaştırılmış bir sistem, sadece kendisine ayırılan kaynağı kullanabilir ve minimal bir seviyede kaynak paylaşımı yapabilir. Buna kıyasla Docker, sistemde çalışan konteynırlar arasında kaynak kullanımını akıllı bir şekilde yapabilir. Örneğin, Docker üzerinde iki tane konteynır olduğunu varsayalım, bu konteynırlardan birisi CPU kullanmıyorken, diğer konteynır tüm CPU gücünden yararlanabilir. Sonuç olarak optimize edilmiş bir konteynır sistemi, sanal makinalara oranla çok daha fazla uygulama ayakta tutabilir diyebiliriz.
Yazılım geliştirme sürecinde en büyük sorunlardan birisi de yazılımın sunucu ortamına taşınması olmuştur. Docker bu konuda da oldukça etkili diyebiliriz. Ağ, depolama ve işletim sistemi gibi detayları uygulamadan soyutlaştırarak, uygulamayı tüm bu detaylardan özgür bırakmayı amaçlar. Bu sayede yarattığınız bir konteynırı başka bir ortama taşıdığınızda çalışacağı garantisini verir.
Docker Güvenli mi?
Konteynırların tek bir işletim sisteminde çalışması, akıllara güvenlik sorununu getirmektedir. Docker bu konuya yazılımsal çözümler getirmiştir. Konteynır içerisinde çalışan uygulamalar başka bir konteynır içersindeki uygulamayı aksi belirtilmedikçe göremez ve etkileyemezler.

Bunların yanı sıra aynı makinada bulunan konteynırların ortak kernel kullanımı geliştiricileri kaygılandıran önemli bir konudur. Docker bu konuda sanal makinaların verdiği güveni yakın gelecekte veremeyecek gibi gözükse de bu teknoloji yakın gelecekte daha da olgunlaşacak ve bununla birlikte daha stabil ve güvenilir bir hale gelecektir.

Kaynak: docker.com

Tek Bir Sistemi Sanallaştırsak da mı saklasak?

Birçok işletmede halen sanallaştırma teknolojileri, gerek bu konudaki çekingenlikten gerekse de maliyetler yüzünden rafta bekleyen projeler arasında kalmış durumda. Gerçekten sanallaştırma o kadar kokutucu mu?Tek bir sistemi sanallaştırsak bile faydası var mı?















Bilinmeyen veya sonucu tahmin edilemeyen konularda korku veya çekingenlik oluşması olağan. Özellikle de “bir şekilde” veya “yeterince iyi” çalışan sistemleri bozup, değiştirip yeni bir düzen kurmak küçükten büyüğe birçok kurum için riskli olabilecek, IT departmanları ise işkenceye dönüşebilecek kavramlar haline gelebiliyor. Elbette geçiş süreçlerini planlamak, yönetmek ve sonuçlandırmak önemli bir meziyet. Bu zorlu işleri iş akışını aksatmadan, çıkabilecek sorunlarla ilgili B ve C planlarını tasarlayarak yapabilmek de önemli.
Peki durup dururken çalışan düzenimizi bozup neden sanallaştıralım? Bu sorulara tek bir sistemin var olduğu bir senaryoyla makul ve tatminkâr cevaplar arayalım.
Sanallaştırsak da mı saklasak?
Konu ile alakası yoktur :) Hubble TeleskobuŞimdi genel bir gerçek üzerine anlaşalım: Eğer kimseye bir faydası olmasa kimse eski köye yeni adet getirmez veya eski Hubble’a yeni lens takmaz. Sanallaştırma en ufaktan en büyüğüne kadar her türlü işletmeye, hatta aile şirketlerine bile faydası dokunabilecek bir teknoloji. Genellikle sanallaştırmanın nimetlerinden KOBİ seviyesinden başlanarak bahsedildiğini duyuyoruz;bu biraz da işin ticari kaygıları nedeniyle oluşan bir durum.
Fakat üst düzey sanallaştırma sistemlerinden dijital ağlar örüp kalifiye eleman dışında hiçbir şeye para ödemeyebilirsiniz; bu da işin önemli bir kısmı. Tabii yine günün sonunda işini profesyonellere emanet edip tüm hizmet ve bakımı “outsource” etmek isteyenler olacağı için bu iş modelleri hep geçerli olacak.
Bir sistemi sanallaştırmak mantıklı mı?
Tek sunucu kullananlar bile ücretsiz kullanılabilecek sanallaştırma sistemlerine geçiş yapmak istediklerinde şu avantajlar ortaya çıkıyor:

                                           1 - Kolay yönetilebilirlik.
YönetilebilirlikSanallaştırılmış bir sisteme erişmek için sanallaştırma sisteminin açık olması yeterli. İşin güzeli kapalı bir sistemi uzaktan açmanız her zaman mümkün olmayabilir ya da bu işi ekstra lisanslara para ödereyerek yapabilirsiniz ama sanal sisteminizi istediğiniz gibi kapatır açarsınız, gerekli değişiklikleri yapmak için sistemin başına klavye ve monitörle (veya KVM switchlerle) gitmenize gerek kalmaz.

2 – Yedeklemek çok kolay.
YedeklemeSanal sistemleri yedeklemek gerçek sistemlere göre çok daha kolay, hızlı ve güvenli. Sistem yedekleme yazılımları veya disk görüntüsü çıkartabilen uygulamaları kullanmak çok kolay değil. Sanallaştırma sistemlerinde bir ana ait görüntü
(snapshot) alabilir isterseniz sistemi kapatıp sanal sürücünüzün bulunduğu disk imajını bir yere kopyalayıp sistemi tekrar açabilirsiniz. Bu işlemi basit betiklerle (script) kendiliğinden yapılır hale de getirebilirsiniz.

                                           3 – Taşıyın, istediğiniz yere taşıyın.
TaşımaSonuçta bütün sistem tek bir imaj dosyasından ve bazen birkaç kilobyte’lık ayar dosyalarından oluştuğu için sistemden fiziksel olarak bağımsızdır. İstediğiniz yerde aynı imajı çalıştırabilirsiniz. Bozulan sistemdeki diski söküp yeni bilgisayara taktığında çalışmayanlar ne demek istediğimizi çok iyi anlayacaktır.
                                  


                                           4 – Yer açın, ikinci sistemi ekleyin.
Yer AçmaŞu sıralar üst seviye bir masaüstü bilgisayar işlemcisi satın aldığınızda en az 4 çekirdeğe sahip oluyorsunuz, hatta bu çekirdeklerin sekiz çekirdek gibi çalışmasını sağlayan teknolojiler de mevcut. Bellek ise olukça ucuz bir şey; gigabytelarcasına birkaç yüz TL ödüyorsunuz. Yeri geldiğinde sanallaştırma sisteminde birkaç çekirdek ve birkaç GB bellek alanını eski sistemden alıp yeni bir sisteme yer açabilirsiniz. Bu şekilde test sistemlerinize yer açıp gerekli denemeleri yaparak yolunuza devam edebilirsiniz.
5 – Donanımı verimli kullanın.
DonanımSanallaştırma teknolojisi mevcut donanım kaynaklarını sanal sunucular arasında paylaştırdığından ve sanal sunucuların o an kullanmadıkları kaynakları başka makinelerin kullanımına sunduklarından, işletmeleri sistemlere gereksiz yere para ödeyip fazla donanım kaynağı ataması yapmaktan kurtarır. Donanım kaynaklarını verimli şekilde ve ihtiyacınız kadar kullandırmak mümkün hale gelerek maliyet tasarrufu sağlar.
6 – Zaman kazanın.
ZamanBir soru; sistem odasında 100 tane fiziksel sunucunuzun olması ve her birinin ayrı ayrı bakımını yapmak ve çalışır durumda olduğunu kontrol etmek mi daha kolaydır, yoksa 100 sunucuyu sanallaştırma teknolojiyle yönetmeye başlayıp hem fiziksel yer kazancından, hem güç maliyetlerinden, hem yönetimin kolaylaşmış olmasından ve tek elden yönetmek mi?

Zararı yok mu?
%100 verimlilik oranına sahip bir makine olamayacağına göre sanallaştırma sistemlerinde de bir miktar performans kaybı oluyor; en nihayetinde araya sanallaştırma arayüzü (hypervisor) giriyor. Elbette bu performans farkı sistemden sisteme değişiyor fakat günün sonunda getirdiği avantajlara baktığınızda hangi taraf sizin için ağır basıyorsa ona karar vermeniz mümkün.
Bununla birlikte sanal sunucuların yer aldığı ana host sunucuların hepsinin kullanılamaz duruma gelmesi sebebiyle, üzerindeki tüm sunucuların erişilemez duruma gelmesi de bir dezavantaj olarak görülebilir. Ancak bu sorunlar sanal teknoloji sistemlerindeki High Availability teknolojileri sayesinde minimum seviyeye indirilebilir.

15 Şubat 2019 Cuma

2019 TR Ekonomi Sunumu ve Küresel Pazar Son Durum


Gökhan Şen. BloombergHT Ekonomi Koordinatörü ;

Teknoloji sektörüne de değinerek “Ekonomi ne yönde gidiyor, dövizler ne olabilir, önümüzdeki 6 ayda 1 yılda neler olabilir?” çok kısaca aktarmaya çalışacağım.
Türkiye ekonomisini konuşurken önce dışarıdan başlamak gerekiyor. Dünya çok ciddi bir değişim içerisinde. Peki ne oluyor da özellikle şu son 2-3 yılda dünya düzeni hafif hafif yerinden oynamaya başlıyor?
Amerika’nın dünya düzenini tesis etmesinin ardından 1950 yılından sonra, kendi elde etmiş olduğu gücü yavaş yavaş kaybettiğini görüyor. Bu durumda Amerika’nın alyhine olurken, başta Çin ve Hindistan olmak üzere diğer ülkelerin lehine bir gidişat var. Burada mesele sadece ticaret savaşı değil, böyle bir zamanda ticari korumacılık ve popülizmde ciddi artışlar oluyor. Özellikle Türkiye gibi diğer ülkeler ile iş yapmaya çalışan ülkeler için çok ciddi bir tehdit içeriyor. Çünkü kendilerinden olmayanı istemiyorlar. Bu yüzden mutlaka yüksek katma değer, daha iyi üretim ve daha iyi insan gücü öne çıkıyor.
Türkiye’de neler oluyor?
2011 yılından beri Türk Lirasında ciddi bir erime var. Bu durumda bazı şirketlerde ciddi sorunlar yaşanıyor. Çünkü verilmiş olan her 2 liralık ticari kredinin 1 lirası döviz cinsinden. Durum böyle olunca, herkes döviz kazanmadığı için ve gelirlerini de bu kadar arttıramadığı için ister istemez problemler yaşanıyor.
Bazı şirketlerde borcun önemli bir bölümü yabancı para cinsinden, fakat satışların önemli bir bölümü yapancı para cinsinden değil. İşte bugün zorlanan şirketler bunlar.
Peki IT sektörü nasıl gidiyor?
Bilgi ve iletişim alanında 2017’nin son iki çeyreğinde %15 ve %14 büyüme, 2018’de de %6 ve %7. Bu durum Türkiye milli hasılasının üzerinde bir büyüme. Yani işler iyi gidiyor ve IT sektörü ülkeden hızlı büyüyor. Türkiye’de hardware ve software yatırımlarının önemli bir bölümü yerli olmadığı için döviz kuruyla yarışmak hakikaten çok zor. O yüzden “Bu büyüme temposu devam ettirilebilir mi?” önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bu durum biraz dövize bağlı, biraz da ülkenin şartlarına bağlı.
Sunumun tamamı için videoyu izleyebilirsiniz.

SDN ve NFV Nedir? Farklar Nelerdir?



















Ağ teknolojilerinde son dönemde, donanım merkezli yaklaşımdan yazılım tabanlı bir modele dönüşüm olduğu görüşü büyük bir kesim tarafında kabul görüyor. Elbette ki bu dönüşümün bir gecede gerçekleşmesi beklenmiyor.
Yıkıcı bir değişimin meydana gelmesi için; açıkça görülmesi gereken iki tane koşul bulunuyor. Bunlardan ilki; pazar eğilimlerinin, mevcut çözümlerin gelecekteki müşteri taleplerini karşılamak için kademeli olarak iyileştirilemeyeceğini göstermesi gerekir. Bugün, özel donanım tabanlı altyapıların, büyük bir artış gösteren veri trafiğini yönetmek için uygun maliyetli çözümler olmadıkları söylenebilir. Ayrıca zaman harcatan ve geliştirmesi fazlasıyla maliyetli olan yeni uygulamaları denemek ve uygulamak da zordur. İkinci olarak ise; yeni teknolojiler ve çözüm mimarları, problemlerin üzerine güncel çözümler ile gittiklerini, geleceğin pazar ihtiyaçlarını uygun maliyetle karşıladıklarını ve yeni teknolojiler için gözetilen bir geçişe izin verdiklerini kanıtlamak zorundadırlar.
Bugünün ağ altyapısında, daha sağlam ve daha uygun maliyetli çözüm sunan yenilikçi yaklaşım, iki temel unsur içeriyor. Bunlardan ilki; iletişim fonksiyonlarını da destekleyen endüstri standartlarında platformların maliyetlerini düşürmek için tescilli ve özel donanım platformlarından kaçıştır. Bir diğeri ise, doğal olarak daha esnek ve hızlı yeniliğe imkan veren yazılım tabanlı ağ mimarisine doğru bir geçiş yaşanmasıdır. Bu geçişi güçlendiren iki yazılım teknolojisi vardır. Bunlar; büyük ve karmaşık ağları oluşturmayı ve etkin olarak yönetmeyi kolaylaştıran Yazılım Tanımlı Ağlar (SDN)  ve yeni servislerin geliştirilmesi, denenmesi ve tanzim edilmesiyle ilgili maliyetleri azaltarak telekom ağ kaynaklarının kullanımını artıran Ağ Fonksiyonlarını Sanallaştırma (NFV) teknolojisidir.
Yazılım Tanımlı Ağlar (SDN - Software Defined Networking)
“SDN” teriminin kullanım alanında bazı karışıklıklar mevcuttur. Tartışmanın ilk evresinde SDN, bir yazılım tabanlı ağın, iletim ve kontrol katmanları arasındaki yeni bir standart iletişim protokolü olan OpenFlowile eş anlamlı kullanıldı. Günümüz tanımlamalarında ise, SDN’in küresel bir ağ yaratmak ve merkezi akıllı ağ kontrolü sağlayacak teknolojiler ve protokollerin tümünü ifade ettiği mimari görüş daha ağır basmaktadır.
Open Network Foundation (ONF), açık standartlar geliştirme yoluyla SDN’nin benimsenmesi ve tanıtılması için çalışan bir kurumdur. ONF, SDN’yi; doğrudan programlanabilen ve ağ kontrolünün iletimden ayrıştırıldığı bir yapıyla ortaya çıkan ağ mimarisi olarak tanımlamaktadır. Daha önce her bir ağ cihazına sık sıkıya bağlı olan bu kontrolün, erişilebilir bilgisayara doğru kayması, ağ yapısını mantıksal veya sanal bir varlık olarak kabul eden ağ servisleri ve uygulamalar için altyapının soyutlanmasını sağlamaktadır.

Başka bir ifadeyle SDN, temelde yer alan ağ altyapsını soyutlar , böylece bu altyapı mantıksal ya da sanal bir varlık olarak düşünülebilir. Günümüz tanımında SDN’ye ait 3 asıl unsur bulunmaktadır: kontrol katmanı ile veri katmanının ayrılması sayesinde programlanabilen bir ağ ve merkezi ağ yönetimi. Yazılım tanımlı bir ağda trafik, merkezi bir kontrol noktası tarafından ağdaki herhangi bir anahtar tarafından kullanılan kuralların gerektiğinde değiştirilmesiyle yönetilir. Bugün piyasada olan SDN bağlantılı ürünler, yönlendiricileri, anahtarları ve OpenFlow gibi programlanabilen ağ protokol standartlarını kullanan ağ orkestrasyon yazılımlarını içermektedir.








Ağ Fonksiyonlarını Sanallaştırma (NFV - Network Functions Virtualization)
Veri merkezinden öğrendiğimiz gibi, sanallaştırma teknolojileri, temelde daha az ekipman maliyeti ve daha az güç tüketimi sayesinde CAPEX ve OPEX maliyetlerini azaltarak kaynak kullanımını artırabilmektedir. NFV, daha önce özel olarak geliştirilmiş donanımlar tarafından sağlanan ağ fonksiyonlarının sanallaştırılması amacıyla ETSI Endüstri Tanımlamaları Grubu tarafından ortaya atılmış bir girişimdir. ETSI’nin bu çalışmasının amacı; uygun fonksiyonların, gerekli sanallaştırma ortamını sunan genel, kolay temin edilebilir platformalarda çalışmasını sağlayarak  telekom ağı altyapısına ait maliyeti azaltmaktır.
Neredeyse her ağ fonksiyonu sanallaştırılabilir. NFV, pazardaki şu kavramalara odaklanır;
  • Sanal Anahtarlama – fiziksel girişler, sanallaştırılmış Ipsec ve SSL VPN kapılarını kullanan sanal yönlendiricilerle sanal sunucular üzerindeki sanal girişlere bağlıdır.
  • Sanallaştırılmış Ağ Araçları - bugün özel kutular gerektiren  ağ fonksiyonları, sanal bir araç ile yer değiştirebilir. Örnekler, güvenlik duvarları, ağ geçitleri gibi güvenlik fonksiyonları, BRAS ve LTE EPC’dir.
  • Sanallaştırılmış Ağ Servisleri- buradaki örnekler trafik analizi, ağ izleme araçları, yük dengeleyicileri ve hızlandırıcılar gibi ağ yönetimi uygulamalarıdır.
  • Sanallaştırılmış Uygulamalar- burada neredeyse tüm uygulamaları düşünebilirsiniz. Örneğin, tablet ve akıllı telefon kullanımının artışını desteklemek için, sanallaştırılmış depolama alanı ve fotoğraf görüntüleme servisleri gibi  bulut uygulamaları için bugün birçok gelişme olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzün mobil cihaz kaynaklı ağ dünyasını desteklemek için gerekli olan bilişim altyapısı, gittikçe artan çeşitte donanım araç ve gereçlerini içermektedir.
Her bir ağ aracı; trafik yönetimi olsun, güvenlik ya da video işleme olsun, özel işlevi destelemek için optimize edilmesi bakımından kısmen farklıdır. Yeni ağ servisleri başlatmak, servis son kullanıcıda popüler olmazsa yeni cihazın atıl kalma riski olmasına rağmen, genellikle yeni bir sabit fonksiyon gereci eklemeyi gerektirir. Yeni kutu için boşluk ve güç bulmak zahmetli ve çoklu ağ platformunun tüm yaşam döngüsü yönetimi ise karmaşık ve masraflı olabilir. Çoğu operatör, bu “function-per-box” modelinin, yeniliği ve yeni ağ servislerini engellediğine ve yatırım geri dönüşünü azalttığına inanır.
Sanallaştırılmış ağ fonksiyonları için standart bir yaklaşım, endüstri standardı yüksek hacimli sunucular üzerine özel ağ alanlarının birleştirilmesini sağlayarak bu zorlukları azaltmak için çalışır. Ağ fonksiyonlarının sanal versiyonlarını, ağın herhangi bir yerindeki standart donanımlar üzerine uygulama becerisi, yeni ekipman yükleme gerekliliğini ortadan kaldırır ve büyük ölçüde ağ yönetimini kolaylaştırır. CAPEX ve OPEX’in azaltılmasına ek olarak, NFV yeni hizmetlerin piyasaya çıkış sürecini kısaltmak için çalışır ve bireysel servislerin büyük ölçüde ölçeklenebilirliğini sağlar. Standartlara dayalı olmak, yeni girişimcilere ve büyük yeniliklere imkan veren daha açık bir sanal uygulama piyasası oluşturmaktadır.
SDN ve NFV: Bağlantılı ve Tamamlayıcı
Geleceğin yazılım tabanlı ağlarında SDN ve NFV teknolojileri, yazılım tabanlı bir çözümün, farklı unsurlarını ele almaları bakımından tamamlayıcıdırlar. SDN, ağın bütünsel yönetimi aracılığıyla ağ esnekliğini arttırır, hızlı yeniliklere olanak sağlar ve işletim giderlerini azaltır. NFV ise azaltılmış ekipman maliyetleri ve düşük güç tüketimi sayesinde, ağ operatörünün CAPEX ve OPEX giderlerini azaltmak için çalışır. NFV karmaşayı azaltır ve  bir ağ yönetimi ve yeni yeteneklerin eklenmesinin daha kolay ve daha hızlı olmasını sağlar. İlginç bir not: Telekom taşıyıcıları birçok NFV girişimini sürdürürken, SDN teknolojisindeki en yüksek ilgi, veri merkezinde ve bulut programlama alanlarındadır. Sonuç olarak, SDN ve NFV’nin bugünün ağlarını değişime sevk ettiği açıkça görülüyor.

14 Şubat 2019 Perşembe

NVMe Nedir? NVMe Hakkında Detaylar.
















Yeni bir bilgisayar arayışındaysanız, NVMe bir an önce araştırmaya başlamanız gereken ve mutlaka sahip olmak isteyeceğiniz bir özellik.
NVMe yani Non-Volatile Memory Express, SSD depolama ürünleri yerine tasarlanmış, PCI Express arayüzünü kullanan yüksek hızlı bir depolama teknolojisidir. PCIe arayüzünün NAND belleklerinin gerçek gücünü ortaya çıkarabilmesi için geliştirilmiştir ve ismindeki express kelimesinin de bir sonucu olarak hard diskten ziyade hızlı bellek gibi çalışarak sürücünün daha hızlı çalışmasına imkan sağlar. Ayrıca düşük güç tüketimi, ölçeklenebilirlik ve standartlara uyumluluk özelliklerine de sahiptir.
NVMe Ne Kadar Hızlı?
PCIe, SATA'dan sonra en yüksek bant genişliği sunan arabirim olarak kabul edilir. Giriş seviyesinde PCle SSD'ler bile, SATA 3.0 muadillerinden iki üç kat daha hızlı çalışabiliyor. Hızlı çalışmasını sağlayan ise, veri aktarımı için kullanılan kanal sayısının PCIe’lerde SATA’lara göre daha fazla olması.
SATA, SSD'nizi bilgisayara bağlarken kullandığınız, en çok kullanılan ve en çok bilinen arayüzdür. SSD gibi flash belleklerin yanı sıra daha yavaş çalışan sabit diskler için oluşturulmuş AHCI protokolünü destekleyen SATA, SSD'lerin hızını kısıtlayan bir teknoloji olduğundan artık yerini yeni teknolojilere bırakıyor. Çünkü SSD’lerin çoğunun okuma ve yazma hızlarının genellikle 500-550 mb/s sınırlarında olmasının en büyük nedeni SATA arayüzünün 600 mb/s kısıtlamasıydı. Bu nedenle SATA arayüzünden daha yüksek hız sağlayan yeni bir arayüz gerekliydi ve NVMe olarak karşımıza çıktı. NVMe arayüzüyle Sata 3.0’ın getirdiği 600 mb/s kısıtlamasını aşarak, 32Gbit/s hızlarına ulaşılabiliyor.
Önceki arayüz protokolleri, talep ve veri transferinin gerçekleşme sürecinde uzun gecikmeler yaşanan, çok daha düşük hızlardaki HDD sürücülerle kullanılmak üzere üretilmişti. NVMe de temelde AHCI protokolünün yerini alması için tasarlandı. AHCI yıllar önce eskiyen IDE protokolünün yerini almıştı. AHCI sayesinde geleneksel HDD’ler, veri yükünü çok daha verimli bir şekilde yönetiyordu. Ancak aynı verimlilik ne yazık ki SSD’lerde gözlenemiyor. NVMe ile birlikte SSD’ler daha geniş komut kuyruklarını daha verimli bir şekilde işleyebiliyor. NVMe ayrıca modern SSD’lerin paralellik özelliğini çok daha etkili kullanabiliyor.
NVMe, SATA ve HDD Karşılaştırması
3 temel depolama teknolojisinin maksimum hız değerleri grafiği:













Gecikme süresi de 10 µs’den 3 µs’ye düşürülerek SATA arayüzüne göre 3 kata kadar daha geliştirilmiştir. Yine gecikmelerin olduğu AHCI ile karşılaştırıldığında; NVMe SSD kesintisiz biçimde çalışabilmektedir. Ortalama gecikme değeri ise SATA arayüzüne göre %57 daha düşüktür.
NVMe Neden Önemli?
Verimli ve ölçeklenebilir bir protokol olan NVMe daha büyük depolama verimliliği ve daha az gecikme süresi sunuyor. NVMe bekleme süresindeki hızı ve büyük depolama verimliliğiyle, yeni nesil depolama sınıfı belleklerin (SCM) bir sonraki adımını temsil ediyor.
NVMe Kimler Tarafından Kullanılabilir?
NVMe teknolojisi; öncelikli olarak data merkezleri, büyük sistemler ve işletmeler için tasarlanmıştır ve benzersiz faydalar sunmaktadır. Kurumlar, etkin kayıt erişimleri sırasında daha hızlı tepki süresi, yüksek kapasite ve hot-swap destekli 2,5 inç boyutlu ürünler ile kullanıcılara daha iyi hizmet süreleri sunabilmektedir. Büyük dosyalar üzerinde hızlı bir şekilde ve duraksamadan çalışmalarını sağlamakta ve bunun yanında büyük dosyaların yükleme sürelerini azaltarak yazılımcılara ve databasecilere daha yüksek performans sunmaktadır.

Veri merkezlerinin giderlerinin %31’i enerji gereksinimlerinden kaynaklanıyor. Toplam enerji tüketimlerinin ise %32’si bellek, depolama ve soğutma ihtiyaçlarından doğuyor. NVMe sürücüler; 2,5 kat daha verimli enerji kullanımı sayesinde, daha düşük güç değerlerine ihtiyaç duymaktadır. Veri merkezleri, NVMe’in 6W değerinden daha düşük güç ihtiyacı, küçük boyutları ile alan tasarrufu ve hot-swap desteği ile kullanım rahatlığı ve erişilebilirliği gibi özelliklerinden faydalanırlar. Ayrıca NVMe sürücüler, çoklu iş parçacıklarına sahip (Multi-thread) uygulamalarda ve veri tabanı gibi veri merkezi uygulamalarında daha düşük güç ile daha yüksek performans kullanımı için en uygun çözümlerdir.
Uzun lafın kısası NVMe, bilgisayarınızı bir daha asla hızından dolayı beklemenizi gerektirmeyecek kadar hızlı hale getiriyor. Depolama gecikmesini azaltmak ve depolama verimliliği ile güvenliğini arttırma arayışı içinde olan kullanıcılar, NVMe teknolojisinin gelişimine ve yaygınlaşmasına kolayca uyum sağlayacaktır.
NVMe hayatımıza yeni girmiş bir teknoloji olduğundan kullanıcı sayısı henüz oldukça az. Fakat görünen o ki NVMe ürünlerinin yaygınlaşması pazarı oldukça değiştireceğe benziyor. NVMe’yi kullanmanın en avantajlı şekli bir SCM ile birlikte kullanmak. NVMe standardını kullanabilmek için ise, M.2 SSD'nin ve anakartın NVMe arayüzünü desteklemesi gerekiyor.

Popüler Yayınlar